21 Aralık 2011 Çarşamba

Kaldırımda Parlayan Elmas : Edith Piaf



Sevgili dostumun tavsiyesiyle soluksuz izlediğim bir filmden 

etkilenerek 

Kaldırım Serçesi Edith  Piaf'tan bahsetmek istiyorum bugün. 

Başlamadan önce, yaşanmışlığının son karelerinde yer almış olan çok 

anlamlı bir şarkısını paylaşmak geldi içimden.






Non rene regrette rien 

non, rien de rien, non, je ne regrette rien
ni le bien quon ma fait, ni le mal
tout ca mest bien egal
non, rien de rien, non, je ne regrette rien
cest paye, balaye, oublie, je me fous du passe

avec mes souvenirs jai allume le feu
mes shagrins, mes plaisirs,
je nai plus besoin deux
balaye les amours avec leurs tremolos
balaye pour toujours
je reparas a zero

non, rien de rien, non, je ne regrette rien
ni le bien quon ma fait, ni le mal
tout ca mest bien egal
non, rien de rien, non, je ne regrette rien
car ma vie, car me joies
aujourdhui ca commence avec toi *

Türkçesi

hayır, hiç, ama hiçbir şeyden

hayır, hiçbir şeyden pişman değilim

bana yapılmış iyilikler ve kötülüklerin

hepsi aynı bana

hayır, hiç, ama hiçbir şeyden

hayır, hiçbir şeyden pişman değilim

ödendi, süpürüldü, unutuldu.

geçmişten bana ne!

anılarımı yaktım gitti

artık acı ve zevklerime ihtiyacım yok

aşklarımı tremololarıyla beraber süpürüp attım

sonzusa kadar sildim:

elde var sıfır.

hayır, hiç, ama hiçbir şeyden

hayır, hiçbir şeyden pişman değilim

bana yapılmış iyilikler ve kötülüklerin

hepsi aynı bana

hayır, hiç, ama hiçbir şeyden

hayır, hiçbir şeyden pişman değilim

çünkü yaşamım,

çünkü zevklerim

seninle başlıyor bugün.










1915’in aralık ayında Belleville’de Edith Giovanna Gassion adında 

bir kız doğar.

Annesi küçük yaşta terkeder onu, bir kız çocuğu için olabilecek en

 ağır şeydir belki de.

Babası ise bir süre küçük édith'i genel eve bırakır. Bu arada 

rahatsızlanıp kör olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. 17

 yaşında ilk ve tek çocuğunu doğurur ancak kader ya! édith'e 

gülmüyordu. Kızını 2 yaşındayken kaybeder ve öldüğünde cenazesini

kaldıracak parası dahi yoktur.

Kızını kaybetmesiyle de bedenini çürütüp çökerten içkiye başlar:

 “ Gerçek anlamda içmeye kızımı o kapkara deliğe sokmalarından 

sonra başladım. Bir meyhaneye gittim ve soluk bile almadan içtim. 

Sabahın erken saatlerinde kendime geldiğimde, alkolün her türlü 

acıyı azalttığını ve unutmaya yardımcı olduğunu fark edip yeniden 

içmeye koyulmuştum. Bu bana hiç de olağan dışı bir davranış gibi 

gelmiyordu. Benim doğduğum yerde herkes içerdi. Anneannem bana 

küçükken her sabah bir şişe şarap ve biraz su verirdi. ... İçmenin 

unutturduğunu keşfettiğim gün, hayatın umutsuzluğunun uçsuz bucaksız 

derinliğinde kayboluvermiştim. Alkol bir mucize gibiydi ama 

şeytanın mucizesi.” (s. 87-88)


ve son röportajında şöyle der:

- Bir kadına öğüt verecek olsaydınız, bu ne olurdu?

- Sev.

- Bir genç kıza?

- Sev.

- Peki bir çocuğa?

- Sev.

Edith Piaf'ın yattığı mezarlık dünyanın en çok ziyaret edilen 

mezarlıklarından biridir (Cimetiére du Pére Lachaise) .Burada Piaf 

dışında Jim Morrison, Balzac, Oscar Wilde, Moliere,Yves Montand 

gibi ünlü insanlar da yer alıyor.Bu mezarlığın Türk misafirleri de 

vardır, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya.





   Sonja Henie, Marcel Cerdan & Edith Piaf

"Çok hayat yaşadım ve çok erkekle birlikte oldum,ama hiçbir zaman 

mutlu olmadım..."

Edith PİAF





Yves Montand

 1944'te Paris'te Édith Piaf tarafından keşfedildi. Piaf onun için hem bir yol gösterici hem de sevgili oldu. 1945'te Batling Joe ile ünlendi, bir sene sonra Piaf, Montand'ı terketti.




Edith Piaf and Django Reinhardt



 Marcel Bonnel, Jacques Pils, Robert et Monique Chauvigny




Edith kendini değiştiren olayı anlatıyor;



"….Ayrılışımızdan kısa bir süre sonraydı. O zamanlar dans edilen 


bir lokalde bir bal musette' de, Pigalle Meydanı' ndaki "Le 


Tourbillon"da çalışıyordum. Orada her işten birazcık yapıyordum: 


şarkı söylüyor, bardakları yıkıyor ve ortalığı süpürüyordum. Bir 


gece P' tit Louis'in (eski eşi) geldiğini söylediler. Rengi sararmıştı ve 


mırıldanıyordu: "Marcelle (kızımız) ağır hastalandı. Menenjit... 


Çocuk hastanesinde yatıyor... Ümit kesildi!" 


O dönemde bu tür hastalıkları tedavi etmek çok zordu. Hastaya 


ponksiyon uygulanır ve dokuz gün beklenirdi. Hasta bu süreyi 


atlatırsa iyileşirdi. Atlatamazsa... Sekiz gün boyunca bir mucize 


olması için dua ettim. Dokuzuncu gün, içimi kötü bir his 


kapladığından Belleville' deki otelden hastaneye kadar yalınayak 


yürüdüm. Cebimde bir tek sou (kuruş) bile yoktu. Marcelle' in yanına 


yanaştım. Yaşlı ve güler yüzlü bir hemşire "Kendine geldi! Ateşi de 


düşmeye başlıyor! Sanırım hastalığı atlattı!" dedi. Usulca küçük 


kızımın yanına sokuldum. Marcelle, mavi gözlerini sonuna kadar 


açmış ve beni hastalığa tutulduğundan bu yana ilk defa tanımıştı. 


"Anne, gel yanıma, beni bırakma!" dedi. Ağlayıp yanağına öpücükler 


kondurdum.


Sabah beşe kadar yanında kaldım ama daha sonra ayrılmak 


zorundaydım. Öğleyin P'tit Louis' le birlikte geri döndüm. 


Mutluydum, çünkü kabusun sona erdiğini sanıyordum. Ama Marcelle 


ölmüştü... Ne P'tit Louis' de ne de bende küçük bir çelenk almak için 


para vardı. Suskunca ayrıldık. Ben Place Pigalle' ye geri döndüm. 


Kahrolmuştum. Bir ara çalıştığım yerde konsomatrislik yapan 


kadınlardan biri yanıma yaklaştı ve "Kafanı boşuna yorma. 


Göreceksin, gerekli olan parayı bir şekilde toparlayacağız" dedi. 


Çocuğumun toprağa verilmesi için gerekli olan para bir yana, 


cebimde bir bardak su bile alabilecek kadar para yoktu. Ama en az 


benim kadar fakir olan erkek ve kız arkadaşlarım, ellerinden 


geldiğince yardım ettiler. Buna rağmen halen on frank eksiğim vardı. 


Saat sabahın dördüydü. Üzerimde çok büyük duran ve kolu yamalı 


olan mantomu giyip karanlığın ortasına daldım. Marcelle' i 


düşünüyordum; şanssızlığımı ve halen eksik olan on frankı.


Kendimi sokaklarda ağır ağır sürüyordum. Birden arkamdan biri 


"Hey bebek!" diye seslendi. "Benimle biraz eğlenmek için ne 


istersin?" İri yapılı bir adam alaylı alaylı sırıtıyordu. Beni sokak 


kızlarıyla karıştırmıştı. Yoksa onu tokatlar ve küfrederdim! Ama 


ümitsizliğin ve çaresizliğin etrafımı sardığı bu gecede 


yapamayacağım hiçbir şey yoktu. Bu nedenle daha önce de 


bahsettiğim bu yabancıya "On frank!" dedim. Beni hemen kolumdan 


tutup küçük bir otele götürdü. Otel sahibinden odamızın numarasını 


öğrendikten sonra merdivenleri çıktı. Kendi kendime: "Bu imkansız! 


Böyle bir şey yapamazsın!" diyordum.Odaya girdikten sonra yabancı 


önümde durdu ve sırıtarak, "Al, sana on frankı peşin vereyim" dedi. 


Parayı masanın üzerine koydu. Daha sonra tekrar bana döndü. 


Ellerini omuzlarıma koyduğunda, bu iri yapılı adamla kendime olan 


saygımı yitirmeden başa çıkamayacağımı anladım.


Yabancı bana soğuk bir bakış fırlattı. "Daha ne bekliyorsun?" diye 


sordu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya ve ona hikayemi anlatmaya 


başladım: çocuğumun ölümünü, toprağa verilmesi için gerekli olan 


eksik on frankı... Bana acıdığını ve gitmeme izin vereceğini 


anlamıştım. Omuzlarını silkti ve kısık bir sesle, "Git bebeğim!" dedi. 


"Hayat her zaman insana gülümsemiyor, öyle değil mi?"


İşte, bugüne kadar darda kalanlara en ufak bir karşılık bile 


beklemeden yardım etmemin asıl nedeni bu adamdır. Peki, bu adam 


bana bir fahişe gibi davranmış olsaydı... Belki de bugün birçok 


insanın vücudunu, bir çoğunun da ruhunu son anda kurtaran biri 


olmayacaktım. Bugün dahi, bana başkalarına yardım etme duygusunu 


sağlayan bu insana minnettarım. Bana hayatta hiçbir şey, karşılık 


almadan yardım etme duygusu kadar temiz ve yüce bir mutluluk 


vermemiştir."


(Kaynak: Hayatım, Edith Piaf, Arion Yayınları)




La Vie En Rose



Cesaretin Var Mı Aşka? (Jeux d'enfants), Er Ryan'ı Kurtarmak 


(Saving Private Ryan), Aşkta Herşey Mümkün (Something' s Gotta 


Give) filmlerinde de dinleme şansı yakaladığımız bu parçanın 


Türkçe çevirisi şöyle:


Bakışlarımı düşüren gözler, 


Dudaklarında kaybolan o gülüş, 


İşte su katılmamış portresi ait olduğum adamın... 


Kollarına aldığında beni, 


Sessizce bir şeyler fısıldadığında, 


Ah ne denli pembe görüyorum hayatı... 


Aşk sözcükleri söylüyor bana her zamankinden... 


Ve bir şeyler oluyor sonra bana... 


Giriverdi işte kalbime mutluluğumun ortağı, 


Sebebini bildiğim... 


"Benimsin sen" dedi, bense onun yaşam boyu... 


Söyledi bunu bana, hatta yeminler etti hayatı üstüne... 


Ve onu gördüğüm ilk andan bu yana hissediyorum, 


Deli gibi çarpan bu yüreği, 


Hiç bitmeyen aşk gecelerini, 


Yerini bulan yüce bir mutluluk, 


Sorunlar, yaslar, evreler... 


Mutlu yine de, ölümüne mutlu... 


Kollarına aldığında beni, 


Sessizce bir şeyler fısıldadığında, 


Ah ne denli pembe görüyorum hayatı... 


Aşk sözcükleri söylüyor bana her zamankinden... 


Ve bir şeyler oluyor sonra bana... 


Giriverdi işte kalbime mutluluğumun ortağı, 


Sebebini bildiğim... 


"Benimsin sen" dedi,bense onun yaşam boyu... 


Söyledi bunu bana, hatta hayatı üstüne yeminler etti. 


Ve onu gördüğüm ilk andan bu yana hissediyorum, 


Deli gibi çarpan bu yüreği...



Edith Piaf ve Marlene Dietrich


Edith Piaf ve Marlene Dietrich



Edith Piaf ve Marlene Dietrich


Edith Piaf ve Marlene Dietrich



Edith Piaf ve Marlene Dietrich,1952




Edith Piaf ve Marlene Dietrich


Edith Piaf ve Marlene Dietrich




Edith Piaf ve Marlene Dietrich




Marlene at the wedding of Edith Piaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler